EŞİM DEĞİL O, SILA...
Önceki gün Sıla’yla atladık arabaya, baş başa İstanbul turuna çıktık. Arabanın CD çalarında yeni albümü “Vaveyla” çalıyor... Hava yazdan kalma... Müzik, aşk, edebiyat, siyaset, dedikodu... Konuşmadığımız şey kalmadı... Buyurun siz de atlayın arabaya...
SAAT 16.00 BEBEK
Üç albümle listeleri zorluyorum
“Vaveyla” ismini nereden buldun?
- Benim, yazıya çok düşkün olmamdan belki de, kelimelere karşı zaaflarım var. “Vaveyla” da sound’unu çok sevdiğim bir kelimeydi...
Ne zaman yazıyorsun en çok?
- Değişiyor ya, onun kesin bir zamanı yok. Gece, gündüz... Sabah kalktığımda yazdıklarım her zaman daha çok verimli olmuştur ama... Dinç kafayla yazdıklarımı her zaman daha çok sevmişimdir.
Biz sanatçıları gece yaşar bilirdik. Sen sabahları erken mi kalkıyorsun?
- Biraz erkenciyim. Öyle çok uykuya düşkün değilim. 05.00’te de yatsam, sabah 09.00 gibi ayaktayım. Uykuyla çocukluğumdan bu yana aram olmadı. Çok nadir 11.00’e, 12.00’ye kadar uyurum ben.
“Vaveyla”nın nereden çıktığını anlatıyordun...
- Evet... Sound’u dışında derinliği de yüksek bir kelime vaveyla. ‘Çığlık’ anlamında... Bu albümdeki ruh halini falan karşılayacağını düşündüm. Kullanmak istediğim bir kelimeydi, albümün ismi olsun dedim. Albümün ismi olmasaydı, bir şarkının içinde geçecekti illa ki.
Bir şarkıda geçmiyor mu?
- Hayır, geçmiyor. Diğer albümlerimin isimleri de şarkıların içinde yer almıyordu zaten.
Namık Kemal’in de “Vaveyla” diye şiiri var değil mi?
- Evet, Nazım Hikmet’in de var...
Albümde kaç şarkı var?
- 11 şarkı var, iki tane de versiyonla birlikte 13’e tamamladık. Sözler yine bana ait...
Satışlar nasıl gidiyor?
- Şu sıralar 2 numarada “Vaveyla”, 5 numarada “Joker”, 17 numarada “Konuşmadığımız Şeyler Var”la, üç albümle listeleri zorluyorum.
Şarkı sözü dışında başka bir şey yazıyor musun? Öykü, roman, günlük?
- Eskiden yazardım, küçük küçük öyküler falan. Şimdi yazmıyorum. Eskiden günlük de tutardım. Şimdi daha çok şiir ve şarkı sözüyle haşır neşirim. Belki ilerleyen zamanlarda olabilir yine. Yazmayı seviyorum. Bana hayatta en iyi gelen şeylerden biri yazmak.
SAAT 16.15 BALTALİMANI
Eski İstanbul’u severim Boğaz’ın hastasıyız
Nereyi seviyorsun en çok İstanbul’da?
- Ben eski İstanbul’u seviyorum, tarihi yarımadanın hastasıyım. Beyoğlu tarafının aşığıyım. Sultanahmet’e, Eminönü tarafına bayılıyorum. Arada giderim. Oralarda yürüyüş yapmayı çok seviyorum. İyi geliyor insana. Diğer taraflar biraz daha dokusuz gibi geliyor bana.
Nerede oturuyorsun?
- Beyoğlu, Asmalımescit’te... Rahatız be oralarda.
Buraları sevmez misin? Boğaz’ı?
- Boğaz’ı kim sevmez? Hastasıyız canım; Hisar, Bebek, sahil...
Nerelisin sen?
- İzmirliyim. 13 senedir burada yaşıyorum.
Anne, baba?
- İzmir’deler. Benim biraz göçebe hayatım var. Babam Denizlili, annem İzmirli. Ben ilkokulu Denizli’de okudum, ortaokul ve lise için tuhaf bir Fransızca sevdasıyla İzmir’e anneannemin yanına yerleştim. Onun yanında okudum.
Fransızca sevdan nereden geliyor?
- Valla bilmiyorum, ailede bir tek teyzem konuşur aslında. Sound’u çok kuvvetli bir dil ya, o yüzden olabilir.
SAAT 16.25 SABANCI MÜZESİ
Amerika değil Avrupa’yı severim
Monet sergisini gezdin mi?
- Hayır ama çok istiyorum. Sergilere takılmak, oralara gitmek çok hoşuma gidiyor. Beslendiğimi hissediyorum.
Başka nelerden beslenirsin?
- Kitap okumaktan, yurtdışına çıkmaktan...
Nereyi seversin?
- Londra’yı çok severim, Paris’i de. New York’u da severim. Amerika’dan çok Avrupa’yı severim. Yunanistan’ın hastasıyım. Küba’ya gittim geçen yıl, aşık oldum. Bir 10 gün geçirdim, bambaşka bir yere düşüyorsun gibi.
Müzikle ilgilenmeseydin ne yapardın?
- Yazar olmayı çok isterdim. Şair olmak isterdim.
Kimleri okursun?
- Sabahattin Ali hastasıyım. Sait Faik öyküleri olmazsa olmaz. Yeni dönemden Hakan Günday’ı okurum. Bu yeraltı edebiyatı çok fazla ilgimi çektiği için. Amerikan Edebiyatı’nda bu aralar Beat kuşağına merak sardım, William Burroughs’lar falan okuyorum. Şairlerdense Cemal Süreya’yı çok severim.
Yalnızken ne yaparsın?
- Dün akşam yalnızdım. Üç saat falan müzik dinledim.
Yerli, yabancı?
- Yabancı...
Yerli bir şey dinlemez misin?
- Dinlemek istediğimde daha çok eskileri dinliyorum; Bülent Ortaçgil’i, MFÖ’yü...
Sanat müziği sever misin?
- Çok severim ve dinlerim.
Söyler misin peki?
- Mırıldanırım. Çok seviyorum sanat müziğini. Müzeyyen Senar’ı çok dinlerim mesela. Zeki Müren’i de. Bizim soframızda çok bulunan bir müziktir. Halk müziği de çok severim.
SAAT 16.45 TARABYA
Sevgilimden 8 ay önce ayrıldım
Dördüncü albümün “Vaveyla” da Sony’den çıktı. Neden başka şirkete transfer olmuyorsun, yoksa teklif mi gelmiyor?
- Sebatkârım ben... Açıkçası aklımı bulandırmaya çalışanlar oldu ama çok güzel bir yol tutturduk Sony ile. Aynı dili konuşuyoruz. İyi giden dükkanı niye kapatalım?
Para akıl çelici bir şey olabilir ama...
- Kariyer her zaman uzun vadede daha çok kazandırır.
Hep böyle akılcı mısındır?
- İş konusunda evet. Her zaman böyleydim.
Ne burcusun sen?
- İkizlerim.
Hep öyle mi olur ikizler?
- Evet, övünmek gibi olmasın; mantığı ve aklı biraz kuvvetlidir. İş konusunda bunun böyle olması çok büyük avantaj oldu benim için.
Aşk konusunda?
- Aşkta tabii ki mantık hiçbir zaman çalışmaz. Zaten bu şarkıları yazan da ben olduğuma göre içinde çok fazla mantık aramaya gerek yok. Yüksek derecede duygusal, yüksek derecede hassas ve melankoliğim. Yani ona yapacak bir şey yok.
Var mı şimdi sevgilin senin?
- Vallahi yok.
Hep de öyle söylerler biliyor musun...
- Gerçekten yok. Epeydir de yok üstelik.
Daha mı güzel tek olmak?
- Ben aslında yalnızlığın biraz kalabalıkta yalnız kalma halini tercih edenlerdenim. Çıplak yalnızlık çok sert bir şey. Deliler gibi elimde bayrakla finişe yalnız koşmak istemiyorum tabii ki... Ama anlaşabileceğiniz insanları bulmak da çok kolay değil artık. Hele benim gibi içeride yaşayan biri için daha da zor. Dolayısıyla yalnızlığınız zaman olarak daha uzuyor.
Bu sefer ne kadar uzadı? En son ne zaman sevgilin oldu senin?
- Sekiz ay önce. Bak gerçeği söyledim sana. Bekarım diye mi böyle rahat konuşuyorum acaba...
SAAT 17.00 SARIYER
Beren’le Kenan çok hoş bir çift oldu
Kim senin en yakın arkadaşın şu hayatta?
- Efe (Bahadır) benim en yakın arkadaşım. Onun dışında çocukluk arkadaşım var; Buse, avukat. Hiç kopmadık 21-22 senedir. Zaten insanın iki-üçten fazla dostu olmaz herhalde hayatta.
Her şeyini paylaşır mısın onlarla?
- Her şeyimi konuşurum. Başka türlü olmaz ki, nasıl akacak zehir?
Müzik piyasasından kimseyi saymadın ama...
- Yalın var, çok eski arkadaşımdır. Birbirimizi her zaman kollarız. Bir de Kenan Doğulu var, onunla da yıllarca çalıştım.
Beren Saat’le ilişkisini nasıl buluyorsun onun?
- Çok şeker buluyorum tabii canım. Çok hoş bir çift oldular.
Hiç kadın şarkıcı saymadın...
- Onlar da var tabii. Tanıdıklarım, arkadaşlarım var ama müzik piyasasından sık sık görüştüğüm kadın arkadaşım yok. Denk gelmediği için yoktur belki de...
Kadınlar birbirlerini çekemez ya, bence o yüzden...
- Olabilir tabii ki... Aslında kadın arkadaş da çok fazla tercih ettiğim bir şey değildir benim. Çocukluğumdan beri hep en yakın arkadaşlarım erkekler olmuştur. Çünkü bir kıskançlık olmuyor aranızda, bir husumet olmuyor. Geniş geniş, rahat rahat konuşuyorsun. Süper yani.
SAAT 17.15 İSTİNYE PARK
Renkli kıyafeti çok seviyorum ama başkasında
Melankoli dozu çok yüksek mi sende?
- Sadece müzisyenlerle sınırlamamak lazım, her yaratıcı insanın karanlık odaları boldur içinde. İçimiz karanlık yani ne yapayım...
Bu yüzden mi siyah giyiniyorsun hep? İçinin dışa vurumu mu bu?
- Ben siyah seviyorum ya... Rengi çok seviyorum ama başkasında... Bak mesela sana ne güzel yakışmış maviler. Ben de giyerim ama evden çıkarken o mavi gömleği çıkarıp yine siyah giyerim. Genelde tercihim siyah beyaz yani. Lise yıllarımda da öyleydim.
Seviyor musun alışverişi?
- Her kadın gibi çok severim. Çok düşkünüm alışverişe... Tercihim siyah ama çok asil bir tarzdır unutma. Renkli giyinip dikkati fazla bölmenin anlamı yok. Dikkat edecek başka şeyler var hayatta. İnsanların fazla dikkati dağılmasın bakarken...
Hiç aşk haberlerini görmüyorsunuz senin. “Şununla yakalandı, bununla yakalandı” mevzularında yoksun hiç.
- Evet, yokum. Bu bir tercih meselesi. Ben baştan beri hep şunu söyledim; ışıklar sana doğru yanıyorsa işin sebebiyle yanıyordur. Ve başka bir şeyin fazla ortalarda olmasına gerek yok. Adı üstünde; özel hayat. Bana kalması gereken bir yer.
Gazetecilerin cirit attığı Asmalımescit’te oturup da özel hayatı korumak öyle kolay bir şey değil...
- Yaaa, bak demek ki olabiliyormuş.
SAAT 17.30 MASLAK
Çocuk istiyorum ama şimdilik şarkısını yaptım
Politik yanıt vermezsen, albümdeki hangi şarkıyı daha çok sevdiğini soracağım...
- Buna cevap vermek gerçekten çok zor. Politik olmaya çalıştığım için değil... Albümün açılış şarkısı “Çocuk” benim için özel bir şarkı. “Her Şey Yolunda” da öyle. “Hâlâ”yı seviyorum. Sevmediğim, içime sinmeyen şarkı olsa albümden çıkarırım zaten. Böyle iki-üç şarkım oldu.
Çocuk yapmak, anne olmak istemiyor musun?
- Ya işte, o bir geliyor, bir gidiyor... Bazen “Hiç alakam olmaz bu çocuk işleriyle” diyorum. Bazen de tıklatıyor kapıyı, “Bir çocuğum olsa güzel olmaz mı” diyorum. İşte o biyolojinin uyanmasıyla çok alakalı. Sonra “Uğraşabilir miyim, altından kalkabilir miyim acaba?” diye soruyorum kendime, “Kalkarım tabii, niye kalkmayayım” diyorum. Çocuk konusunda böyle birbirini kovalayan düşünceler içindeyim yani. Var öyle bir güç içimde biliyorum ama doğru zaman ve doğru insanı bekliyorum. Şimdilik şarkısını yaptım.
Evde yemek yapar mısın?
- Aaa bak, orada dur, çok iyi aşçıyımdır ben. Her yemeği iyi yaparım. Arkadaşlarımı ağırlamayı çok seviyorum. Uzun sofralar, uzun muhabbetler... Yemekleri de kendim yaparım. Yemek yaparken o an o patatesleri doğramaktan daha önemli şey olmaz benim için. Bir hayat gailesi yok, sadece patatesler, domatesler küp küp doğranacak... Kafamı çok güzel boşaltıyorum mutfakta, o yüzden yemek yapmayı çok seviyorum.
SAAT 17.45 KANYON
Kalifiye bir camia değiliz
Toplumsal meselelerde sanatçıların yeterli tepkiyi verdiğini düşünüyor musun?
- Düşünmüyorum. Daha doğrusu bireysel tepkiler veriliyor, konserde söyleyecek sözünüz oluyor. Ben sanat camiasında birlik ve beraberliğin az olduğunu düşünüyorum. Birlikte işler çok az yapılıyor. Çok kalifiye bir camia değiliz, onun da etkisi var bunda. Millet birbirinden haz etmiyor, beraber olmak istemiyor. Belki ileride çok daha ciddi ve büyük sosyal sorumluluk projelerinde başı çekebileceğimiz durumlar yaratabiliriz.
Bu albüm bir öncekine göre daha mı eğlenceli, daha mı fırlama, daha mı içe kapanık?
- Bunun melankolisi var. Eğlenceli şarkısı, gırgırı da var içinde ama... Yine bölüştürdük yani duyguları... İnsan içinde ne taşıyorsa, zamana ne yayıyorsa bu albümde var. Bir sabah iyi kalkarsınız, bir sabah kötü, işte bu da öyle bir albüm.
Senin dinleyici kitlen kaç yaşındandır? Var mı böyle bir araştırma, yaptırdın mı?
- Var, hatta geçen gün konuştuk, garip bir istatistik bu. Beni ortaokul-lise döneminde dinlemeye başlıyorlar. Oradan üniversite, çalışan kesim falan 50-60’a kadar uzanıyor. Ben imza günlerinde 70 yaşında hanımefendilere, beyefendilere albüm imzaladığımı biliyorum. Benim dinleyici kitlem biraz geniş, tuhaf bir durum aslında, normalde bu kadar geniş olmaz.
SAAT 18.00 ETİLER
Şarkıyı bitirdiğin an orgazm gibi bir şey
Seni bu işi yaparken en mutlu eden şey ne?
- Sahneye çıkıp şarkılarımı söylediğim an. Bir de ondan bile kıymetli bulduğum; şarkıyı yazıp bitirdiğim o an. Orgazm gibi bir şey o. Şarkı biter, hadi şimdi sırtımızı geriye yaslayıp sigara içelim, şarkıyı bir daha dinleyelim dersin. Evet evet, orgazm o... İnanılmaz bir haz, onun üzerinde bir şey yok.
Albüm satışları sürekli düşüyor. Dijital satışlar iyi para kazandırıyor mu sanatçılara?
- Her şey çok yolunda gittiyse, şarkılar sevildiyse tabii ki dijital satışın da bir kazancı oluyor. Çünkü artık milyon satan albümler yok. Akmasa da damlar durumundayız ama eskisinden çok daha iyi. Biz yine eski besteci, söz yazarı ve bestecilere göre çok daha şanslı bir kuşağız bu anlamda.
SAAT 18.10 KÜÇÜK BEBEK
Özgürlükçüyüm ama ehliyetim yok
Senin siyasi duruşun ne?
- Ben politik bir aileden geliyorum. İki dede milletvekili, babam siyasetle çok uzun süreler uğraştı. Dedelerimden biri Demokrat Parti milletvekili Muzaffer Balaban, diğeri Adalet Parti milletvekili Rıza Gençoğlu. Bu kadar siyasetin içinde bir ailede büyüyünce, ister istemez benim için siyasetten kaçışlar oldu. Bana hiçbir zaman iyi gelmemiştir siyaset. Ben sadece fikir ve vicdan özgürlüğü yanlısıyım. Özgürlükçüyüm. Siyasi görüşüm budur.
Arabayı kullanmayı sever misin?
- Ben araba kullanmıyorum. Ehliyetim dahi yok.
Hadi canım, niye?
- Hiç merak salmaz mı bir insan! Bende otomobil merakı sıfır.
Motosiklet falan?
- Yok, o da yok. Tamamen sıfır. Ben biri araba kullanırken yolcu koltuğunda oturup, camdan dışarı bakarak hayal kurmayı seviyorum. Annem babam da çok ısrarcı olmuştur “Kızım bir ehliyet alsana” diye. Bir gün alırım belki...
Erkan Petekkaya’dan Sıla’ya: Nasılsınız yenge, çocuk nasıl?
Sıla’yla İstanbul turumuzun sonunda tam arabadan inerken Erkan Petekkaya gördü bizi.
Erkan önce benimle sarıldı öpüştü, ardından son derece centilmence Sıla’ya dönerek elini sıktı...
Sonra da ekledi; “Nasılsınız yenge, çocuk nasıl?”
Biz tabii yerlerde!
“Eşim değil, Sıla o” dediğimde Erkan’ın yüzünü görmeliydiniz.
Ama çabuk toparlayıp hemen güneş gözlüğünü çıkardı; “Sevgili Sıla, kusura bakma. Çakma güneş gözlüğü kullandığım için böyle oldu, etrafı iyi göstermiyor” diyerek durumu kurtardı.
Sonra da bizimle güneş gözlüksüz bu hatıra fotoğrafını çektirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder